CHP'nin Suriye sınavı

SEÇİMLERİN hemen ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla bir söyleşi yapmıştım. Konuştuğumuz konular arasında Suriye de vardı. Tam o sıralarda Baas rejiminin vahşetinden kaçan binlerce Suriyeli mülteci, Türkiye'ye akın etmeye başlamıştı. "Hatay'a gidip mültecilerle ilgilenmek iyi olmaz mı? Sadece Türkiye'de değil bütün dünyada demokrasi ve insan haklarından yana tavır almak 'yeni CHP'ye yakışmaz mı?" diye bir öneride bulunmuştum. Kemal Bey de bu fikri çok olumlu karşılamıştı. "Gideceğim" demişti.
Tam röportajı kaleme alırken CHP Genel Merkezi'nden bir telefon geldi. Kemal Bey, Hatay'a gitmekten vazgeçmişti. Nedenini sorunca "Uygun değil" diye bir cevap almıştım. Oysa Kemal Bey gidip Suriye muhalefetiyle görüşmeyecekti ki. Mağdurlarla, sivillerle görüşecekti. Bunun neresi sakıncalıydı? Anlayamamıştım. Oysa anamuhalefet partisi lideri, Türkiye için bu kadar hayati bir konuda nasıl bu kadar pasif olabilirdi? Şimdi daha iyi anlıyorum.
Sanırım "eski CHP" yine baskın çıkmıştı. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi. AK Parti doğru bir şey yapsa dahi her daim tu kaka denilecek. Bu sığ mantalitenin en son tezahürüne Başbakan'ın Suriye'yi uyarması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suriye Lideri Beşar Esad'la gerçekleştirdiği 6.5 saatlik görüşmesinin akabinde tanık olduk. Başbakan Erdoğan'ın "Sabrımız taştı" mealindeki uyarıları son derece yerindeydi. Tek sorun, bunları bu kadar sert bir tonda uluorta dillendirmesiydi. Zira Arap coğrafyasında onur, gurur son derece önemli bir husus. Suriye diktatörü, Türkiye'den tırsıp bir şeyleri zorla yaptığı görüntüsünü asla vermek istemez.
Kemal Bey bu uyarıdan, Türkiye'nin Suriye'ye müdahale edeceği anlamının çıktığı veya daha doğrusu çıkabileceği noktasında haklıydı. Ya gerisi? Türkiye'nin Suriye'ye "Derhal sivillerin üzerinden silahlarını, tanklarını çek" demesini, "ABD'nin taşeronluğunu yapıyor" şeklindeki suçlaması bana son derece çelişkili geldi. AK Parti Esad ile yakınlaşırken "Ekseni kaydırıyor" diye yerden yere vurulmuştu. Şimdi de insan hakları ve demokrasiden yana tavrını koyarak Esad'a diklenince Amerikan uşağı diye damgalanıyor.
Evet ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Davutoğlu'yla Suriye gezisinden sonra uzun bir telefon görüşmesi yaptığını teyit etti. "Türkiye'yle ortaklığımız var. Biz müttefikiz. Dışişleri Bakanı Clinton, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'yla çok yakın bir şekilde çalışıyor" dedi. Peki bu sözlerden, Davutoğlu'nun ABD'den talimat aldığı anlamı mı çıkıyor?
Kesinlikle hayır. Biraz teybi geri saralım. Suriye'deki kanlı olaylar ilk patlak verdiğinde Obama yönetimi, özellikle Cumhuriyetçiler tarafından pasif kalmakla suçlanmıştı. Hakikaten Tunus ve Mısır'daki devrimler karşısında hazırlıksız yakalanan Obama, Suriye konusunda da epey bir bocaladı. Zira bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, Suriye'nin istikrarsızlaşmasının başta İsrail ve Lübnan olmak üzere bölgedeki tüm dengeleri altüst edecek gelişmeleri tetikleyeceği herkesin malumu.
"Esad giderse yerine kim gelir?" sorusunun cevabını kimse bilmiyor. Dolayısıyla Suriye'deki olup bitenleri "ABD'nin (ve İsrail'in), Suriye'nin baş müttefiki İran ve gittikçe güçlenen Türkiye'yi hizaya getirme operasyonu" olarak tarifeden yılmaz komplo teoricileri fena halde yanılıyorlar.
Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesi söz konusu olmaz. Olmamalı. İngilizlerin The Times Gazetesi'nin gaz vermesiyle (dün yayınlanan başyazısında Erdoğan'ı bol bol pohpohladıktan sonra Suriye'yi, müthiş askeri üstünlüğüyle ancak Türkiye'nin hizaya getirebileceğini buyurmuştu) Türkiye Cumhuriyeti Devleti, altından kalkamayacağı maceralara sürüklenecek değil. Türkiye kanı durdurmak için elinden geleni yapıyor. Yapıcı rol üstleniyor. Suriye yönetimiyle böylesi diyaloğu olmayan Amerika ise Türkiye'nin girişimlerinden nemalanmaya çalışıyor. "Bakın bu işin içinde biz de varız, bir şeyler yapıyoruz" demeye getiriyor. ABD'deki muhaliflerini susturmaya çalışıyor.
Ortadoğu'ya dışarıdan yapılan müdahaleler her daim ters tepmiştir. Bosna ve Kosova'yla karşılaştırmak çok anlamlı değil. (Bu da başka bir yazının konusu.) Yakın tarihimiz ve bugünümüz bunun örnekleriyle dolu. Suriye'deki kanı durdurmak şu an için tek önceliğimiz olmalı. Esad da bu kanlı sarmaldan sıyrılması için muhalefetin de yardımıyla bir konjonktür yaratmalı. "Artık iş işten geçti" demek için henüz erken.

Kaynak: Haber Türk   12.08.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder