Kürtler ve Kevin Spacey


GEÇEN cumartesi İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) sayesinde Kevin Spacey’nin başrolünü üstlendiği Shakespeare’in ünlü III. Richard oyununu izledim. Gözüm arada bir Spacey’nin büyüleyici performansını en ön sıradan seyreden Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na kaydı durdu. “Acaba Richard’ın saçtığı vahşet ve zulmü izledikçe aklına yanıbaşımızda her gün kendi vatandaşlarını öldüren Suriye’nin gözü dönmüş diktatörü Beşar Esad aklına geliyor mudur?” diye düşünmeden edemedim.
“Kevin Spacey ve Kürtler ne alaka?” diye soracak olursanız bunun cevabı Fatih Altaylı’nın Spacey ile yediği öğle yemeğinde gizli. Fatih bir ara Spacey’ye sormuş: “Oyun Shakespeare’den. Çok uzun metin. Ezberlemek güç değil mi?” Spacey’nin yanıtı ise şöyleydi: “Aklınızla ezberlemek güç. Kalbinizle ezberlerseniz kolay. Oyunun içine girip oyunu yaşamaya başlayınca bir şekilde ezberleniyor.” Bu satırları okuyunca anında Kürt meselesini düşündüm. Bugüne dek sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışan devlet, AK Parti iktidarıyla birlikte aklıyla çözmeye gayret etti. Ya kalbiyle?
Devletin kalbi olmaz ama siyasetçilerin var. Askeri vesayeti hiç olmadığı kadar törpüleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aklı olduğu kadar en son merhum annesinin cenazesinde şahit olduğumuz üzere kalbi de var. Kürt sorununu çözebilmek için kalbinizi devreye sokmanız gerekir. Gazze için yaptığınız gibi. Empati kurmanız lazım. Asker, sivil, militan her gün gençlerimiz ölüyor.
Ne yazık ki son günlerde hükümet cephesinde ve iktidara yakın basında milliyetçi Kürtleri ötekileştirmeye yönelik inanılmaz bir kampanya yürütülüyor. Kürtler sanki birey değil, birer alfabe kokteylinden ibaret. “KCK”, “PKK”, “DTK” derken karşımızdakilerin etten kemikten insanlar olduğunu unutuyoruz. “KCK’lılar” tutuklanıyor, “PKK”‘lılar “X”leniyor. “Önce örgütün belini bükeriz, ardından Kürtler için birtakım güzellikler düşünürüz” mantığı hâkim. Bir işe yarar mı peki?
Güneydoğu’da güvendiğim birçok kaynağa göre tam tersi, baskı arttıkça PKK’ya katılım da artıyor. Geçmişte olduğu gibi kurunun yanında yaş da yanıyor. Örneğin, en son KCK tutuklama furyasında hapsi boylayan Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal gibi. “Nasıl yani?” dedim haberi duyunca. Zira daha ağustos ayının sonlarında bulunduğum Şırnak’ta başta Vali Vahdettin Özkan olmak üzere bütün devlet erkânı, beş vakit namaz kılan ve hacı unvanına sahip Uysal’ın ne kadar “uyumlu”, ne kadar “nazik” ve ne kadar “gayretli” olduğunu ağız birliyle anlatmışlardı bana.
Halka hizmet yerine sadece bol laf üretmekle suçlanan birçok BDP’li belediye başkanının aksine Uysal, Şırnak halkı tarafından icraatı yüzünden sevgiyle anılan bir isim. “Halk infial içinde, başkanımızın derhal özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz” diyor Almanya’da telefonla ulaştığımız Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Geliş.
Henüz iddianame yazılmadığı için Uysal’ın “suçu” belli değil ama büyük ihtimalle bir kent meclisi toplantısında PKK’ya yönelik övücü ifadeler kullandığı iddiasıyla içeride. Eğer suçu buysa herhalde milyonlarca Kürt’ün topluca hapse tıkılması gerekir.
Dün Geliş’ten sonra Yüksekova’da objektif haberciliğiyle bilinen Yüksekova Haber sitesinin kurucularından Erkan Çapraz’ı ilçedeki son durumu öğrenmek için aradım. Çapraz, “OHAL’den farkı yok. Hakkâri’de özel timler evlere tekmeleyerek girip insanları gözaltına alıyor, sokaklarda duvara dayayıp aramalar yapıyor. Dün Yüksekova’da İpekyolu Caddesi’nde zırhlı araçlardan mehter marşı ve ilahi tarzı ‘Allah Allah’ diye bağıran müzikler çalınıyordu. Biz dinimizi bilmiyor muyuz? Bu nasıl bir hakarettir? Eskiden dükkânlar sabahın ikisine kadar açık kalırdı, şimdi güneş batmadan herkes kapatıyor” diyor.
Çapraz’ın yine gazeteci olan ağabeyi Nevzat da KCK’dan nasibini almış. BDP’nin düzenlediği basın toplantısında görüntülendiği için KCK üyeliğiyle yargılanıyor. Bir diğer “kanıt” ise telefonunda kayıtlı bulunan BDP’lilerin numaraları. Bu hesaba göre ben Amberin Zaman da KCK üyesiyim.

Kaynak: Haber Türk, 11.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder