İsrail, tek dostunu da kaybetti

Amberin Zaman

Kaynak: Haber Türk 01 Haziran 2010 Salı, 10:48:03

BİZ bu yazıya oturduğumuzda henüz resmen teyit edilmemişti ama büyük ihtimalle İsrail askerleri Türk kanı döktü. Türk öldürdü. Ve böylece Türkiye artık
Ortadoğu’da bir şekilde taraf oldu. Uluslararası bir krizin merkezine oturdu. İstemeden dahi olsa böyle oldu.

Bu noktaya nasıl gelindi? Bundan sonra İsrail ile ilişkiler nasıl toparlanır? İsrail ile yaşanan kriz ötesi durum,Washington ile olan ilişkilerimize nasıl yansır? BM Güvenlik Konseyi’ne İsrail’ı kınayan karar tasarısı getirdiğimizde Amerika’nın tavrı ne olacak? İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarıyla birlikte AK Parti hükümetinin artan dozlarla İsrail karşıtlığı pompalaması ne kadar doğru olmuştur? AK Parti iktidarda olmasaydı o gemi yola çıkabilir miydi? Türkiye global cihat akımından ne kadar etkileniyor?

Önümüzdeki günlerde benzeri soruların yanıtları aranırken net olan şu: Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti, Akdeniz’de uluslararası sularda döktüğü bu kanın bedelini ağır ödeyecektir. Müslüman coğrafyasında tüm karşılıklı salvolara rağmen tek dostu olan Türkiye’yi dün itibarıyla kaybetti. İktidarda kalmak isteyen aklı başında herhangi bir Türk hükümeti, İsrail’le savunma işbirliği yapamaz, İsrail’den Heron meron alamaz artık.

En azından İsrail’deki hükümet değişene dek. İsrail vatandaşları kendilerine artık tatil yapmak için yeni plajlar aramak zorunda. Çok ama çok yazık. İsrail’in var olma hakkını reddeden, muhaliflerini acımasızca ezen Hamas iktidarının elbet de eleştirilecek çok yonü var. Ancak İsrail’in orantısız şiddet politikası, Hamas’ın günahlarını perdeliyor. İsrail aslında kötülüğün en büyüğünü kendi halkına yapıyor.

İsrail 35 aydır ambargo altında kan kusturduğu Gazze halkına yardım malzemesi taşıyan Türk bandıralı Mavi Marmara’ya gece yarısı baskını düzenleyerek sadece Türkiye’de değil tüm dünyada infial yarattı. İsrail’i sürekli savunan Fransa dahi Yahudi devletini kınadı. Bu arada İsrail sözde “ılımlı” Arap rejimlerini de iyice zora soktu. Örneğin, İsrail’le diplomatik ilişkilerini sürdürme karşılığında ABD’den milyarlarca doları cebe indiren Hüsnü Mübarek önderliğindeki Mısır’daki dikta rejimi, Gazze’ye uygulanan fiili ablukayı nasıl savunacak?

Peki İsrail’in böylesine bir vahşete cüret edeceği bekleniyor muydu? (Bu gidişle İran’ı da vururlarsa şaşmamak lazım.) Görüştüğüm üst düzey Türk yetkililerin tümünden “Hayır, asla” cevabını aldım. “Krizin daha da tırmanmaması için İsrail’in tek yapacağı şey, özür dilemek olur” diye ekleyen kaynaklarımız, İsrail’in meydan okurcasına saldırıyı savunmasının krizi daha da tehlikeli boyutlara taşıyacağından endişe ediyor. Gemimiz hâlâ rehin. Ölü sayısı belli değil. Baskının detayları netleştikçe halkın öfkesi artacaktır. Hele cenazeler dönünce... Ve istediğimiz kadar, “Aman düşmanlarımıza koz vermeyelim, aman ‘radikal İslamcı’ etiketini yemeyelim” telkinlerinde bulunalım, bugün ekranlara yansıyan görüntüler Türkiye’de böyle bir damarın varlığını açığa vurdu. Posta kutum dini referanslı sloganlar, “cihat” ve “intifada” çağrıları içeren mail’lerle dolup taşıyor. Afganistan’da “düşen şehitlerimiz” için gıyabi cenaze namazı davetleri de cabası.

DEVLET ADAMI ERDOĞANŞükürler olsun ki Başbakan Erdoğan, korkulan tepkiyi vermedi. Duygularına yenilip tansiyonu daha da yükseltmedi. Tam tersine, tam bir devlet adamı gibi davrandı. Soğukkanlı olma telkinlerinde bulundu. Musevi vatandaşlarımıza sahip çıktı. Belli ki dünya kamuoyunu yanına çekmek için gayret edecek. Meseleyi İslami dayanışma değil, bir insan hakları ve vicdan meselesi olarak ele alacak. Doğru olanı budur.

Son kertede Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun geçenlerde belirttiği gibi, soğuk savaş döneminin kapanmasıyla birlikte “Güçlü her zaman haklıdır” antığı çöküyor. Tabii dünyaya etik konusunda vaazlarda bulunurken ilk önce kendimize bakmalıyız. Gazze’deki çocuklar için dertlenirken Hakkârili çocuklarımızı hapse tıkıp durursak ne kadar inandırıcı oluruz? Bunu da düşünmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder