‘Gülen Cemaati tepki göstersin’

ÜÇ aydır görüşmediğim Kemal Kılıçdaroğlu, seçim sonrasındaki burukluğu üstünden atmış, her zamanki gibi sakin ve güler yüzlüydü. Konuya Suriye’den giriyoruz. CHP’nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun Suriye gezisinin akabinde hükümet ile CHP arasında sert polemikler yaşanmıştı. İktidar, CHP’yi Baas partisine benzeterek Esad rejimin avukatlığına soyunmakla itham etmişti. Daha da ileri giderek “Acaba Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye’ye sahip çıkıyor” diyerek Alevilerin tepkisini çekmişti. Biz de Esad rejiminin barbarlığı karşısında CHP’nin suskunluğunu eleştirmiştik. Kılıçdaroğlu, 2600 sivilin öldürülmesiyle ilgili ne düşünüyordu?

“Benim Faruk Bey aracılığıyla Esad’a ilettiğim çok net bir mesaj vardı. O da en kısa zamanda reformların hayata geçirilmesi, demokratik adımların atılması ve şiddetin derhal durması için gereken tedbirlerin alınmasına ilişkindi. Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan saygımızı ve herhangi bir dış müdahaleye karşı olduğumuzu da vurguladık. Suriye istikrarsızlaşırsa ne olur, Esad’dan sonrası nasıl olur bunları çok iyi hesaplamak lazım. Faruk Bey ve beraberindeki heyet, şiddetin yoğun olduğu Humus ve Hama’ya da gitti. Gözlemlerini içeren raporu Dışişleri Bakanlığı’na sunacağız. Suriye’yi elbette demokrasi yönünde teşvik etmeliyiz, ama neticede Suriyeliler sorunlarını kendi aralarında çözmeli.” 

Mezhepçilik ithamı?
“Sayın Çelik cahilce konuşuyor. Türkiye’deki Aleviler ile Suriye’deki Nusayrilerin arasındaki farkı bilmiyor herhalde. Ve bizde de (Hatay’da) Nusayrilerin yaşadığını unutuyor sanki. Olayları mezhepçilik çerçevesinde ele alan hükümetin ta kendisidir. Neden İHH aracılığıyla Müslüman Kardeşler hep ön plana çıkarılıyor? Biz de Suriye muhalefetini dinlemeye hazırız ama tüm kesimleri. Bu söylemler Türkiye’de ayrımcılığı, kutuplaşmayı körüklüyor. Dış siyaseti temel hak ve özgürlükler üzerinden değil mezhep üzerinden yürüten hükümet biz değiliz. Bizim esas sorguladığımız, AKP’nin neden düne kadar ortak bakan toplantıları düzenleyip, Esad ile çarşılarda kol kola gezip ardından birisi düğmeye basmışçasına neredeyse Suriye’ye savaş ilan edermişçesine ağız değiştirdiği. ‘Bıçak kemiğe dayandı‘ diyen Başbakan sonra ne yaptı? Suriye’deki rejim yeni değil. Apo’ya yıllarca hamilik yaptı. Bir uçtan diğerine savrulmayı gayri ciddi buluyoruz.”

AK Parti aynı zamanda CHP’yi İsrail’in avukatlığını yapmakla suçluyor...
“Bugün savaş gemileri yollarım diyen Başbakan, Mavi Marmara baskınında neden baskın mahalli 15 dakika uçuş mesafesinde olduğu halde uçaklarımızı kaldırıp müdahale etmedi? İsrail ‘Müdahale ederim’ deyip duruyordu, neden daha ilk baştan Mavi Marmara’ya savaş gemileri eşlik etmedi? Seçim öncesi ‘Mavi Marmara tekrar gidecek’ diyen Başbakan, neden ikinci seferi durdurdu? Fethullah Gülen, İsrail ile yaşanan gerginliğe tepki gösterdiğinde AK Parti’nin gıkı çıkmadı. Aynı lafları biz etseydik hemen ‘İsrail’in avukatlığını yapıyor’ diye üstümüze çullanırlardı. Biz de ‘İsrail özür dilesin’ diyoruz. ‘Tazminat ödesin’ diyoruz. Dokuz sivilin kanı yerde kaldı. Ama BM raporu İsrail’in lehine çıktı. Hükümet bunu bilip duruyordu. Şimdi de savaş çığırtkanlığı yapıyor. Esas mesele ‘İsrail kalkanı’, bunu örtmeye çalışıyorlar.” 

NATO’nun füze kalkanını mı kastediyorsunuz?
“Evet. Bu projenin İsrail’i İran’dan korumak için geliştirildiğini herkes biliyor. İsrail’in çıkarları kollanıyor.”

Hem AK Parti’yi Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmakla suçluyorsunuz hem de üyesi olduğumuz NATO’nun kritik bir projesine karşı çıkıyorsunuz. İktidarda olsaydınız ne yapardınız?
“Füze kalkanına ‘hayır’ derdik; çünkü bu komşularımızda büyük rahatsızlık uyandırıyor. Bugün İran’la da sorunumuz var, Suriye’yle de, İsrail’le de. Bunun neresi başarılı dış politika? Tabii bu demek değil ki NATO’ya karşıyız. NATO üyeliğimizi çok önemsiyoruz. Ama AKP’nin yaptığı gibi kendi ulusal çıkarlarımızı gözetmeden her önümüze konana kayıtsız şartsız ‘evet’ de diyemeyiz. Bunları söylerken biz İsrail halkına karşı en ufak olumsuz duygu beslemiyoruz. Tansiyonu daha da yükseltecek dilden uzak durulması gerektiğine inanıyoruz. Ama Başbakan gerilimi artırdıkça artırıyor. Bazı yayın organlarında baş gösteren antisemitizmi ve her türlü nefret söylemlerini şiddetle kınıyoruz.” 

Seçim sonrası Washington’a gitmeniz söz konusuydu.
“ABD hükümetinden herhangi bir davet bize henüz ulaşmış değil. Olsa gideriz. Ama birtakım düşünce kuruluşlarından davetler var. Değerlendiriyoruz...”

Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı da kapsayan iddianame açıklandı. Görüşleriniz...
“Bu iddianame demokrasi için bir utanç belgesi. Hem yeni Anayasa diyorsunuz, hem böylesi bir iddianameyle gazeteciler için 15 yıl hapis diyorsunuz. Ve her ne kadar herhangi somut bir dayanağı olmasa dahi bu işin içinde Fethullah Gülen Cemaati’nin de olduğu algısı var ne yazıkki. Tam bu yüzden bu iddianameye en büyük tepkiyi Fethullah Gülen Cemaati göstersin. Demeliler ki 21’inci yüzyılda böyle bir iddianame insafdışı. 

Kürt sorununda askeri çözüme ağırlık veriliyor...
“Bu mesele 30 yıldır bu yöntemlerle çözülemedi, şimdi de çözülemez. Meclis’te toplumun tüm kesimleri dahil edilerek çözülmeli. PKK da önkoşulsuz silah bırakmalı. Silahların gölgesinde barış olmaz.” 

İyi de BDP milletvekillerinin beşte biri hapiste...
“Bizim hükümetle yaptığımız protokol sadece bizim hapisteki milletvekillerimizi değil BDP’lileri de kapsıyor. Biz başından beri onları kendi vekillerimizden ayrı tutmadık, tutamazdık. AKP onların da sorunlarına çözüm bulma taahhüdünde bulundu. Sanırım BDP açısından esas mesele (vekilliği düşen) Hatip Dicle’de düğümleniyor, ancak bu sorunun da çözüleceğine inanıyorum.”

Kaynak: Haber Türk 13.09.2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder